“Almanlar bu ayakları yemez!” veya “Die Deutschen essen diese Füße nicht!”
Türkçe deyimleri ve yemek adlarını birebir Almancaya tercüme edince çok komik bir durum ortaya çıkabiliyor. Nitelikli turizm işletmelerinde bile böyle vahim tercüme katliamlarını görmek mümkün.
Diyebilirsiniz ki deyimler bire bir tercüme edilmez ki. Haklısınız!
Ama kampanyalar da birebir tercüme edilince istenilen etkiyi yaratmıyor.
Modern pazarlamanın temel ilkelerinden biri; müşteri odaklı ürünler ve hizmetler geliştirmek. Türk müşteri için albenisi olan bir ürün, Alman bir tüketicinin hoşuna gitmeyebilir. Bu durum iletişim dili için de geçerli.
Fuarlarda ve konferanslarda turizme yön verenler ‘nitelikli turiste’ ulaşmak için arz modundan talep moduna geçmenin ve artık hedef pazarlara yönelik modeller geliştirmenin önemini vurguluyor. Gecikmiş, ama çok doğru bir tespit.
Peki sahada durum nasıl? Tek kelimeyle vahim!
Pek çok beş yıldızlı otelin bile analog ve dijital tanıtım mecralarında Almanca içerikleri içler acısı. Bu içerikler, çıkış metnine sadık kalınarak, pazarlama ve metin yazarı birikimi olmayan tercümanlar tarafından tercüme edilmiş. Bu yöntemle o ‘nitelikli turiste’ ulaşmak zor.
İç pazar marka değeri çok yüksek olan oteller zincirinin dijital ortam için hazırlanmış kısa Adwords ilanında bile dört hata olur mu? Hadi gramer ve imla hatalarını geçtik, tercüme hiçbir albeni içermiyor. Suçlu aramaya kalkınca, herkes topu birbirine atıyor.
Alman
Bilindiği gibi; Almanlar pek hatayı sevmez; Türklerin deyimiyle çok ‘
“pimpiriklilerdir”. İletişim mecralarınızdaki hataları işletmenizin kalitesiyle ters orantılı görürler. Akıllarından geçen şudur: “Daha iki cümleyi doğru dürüst yazamayan nasıl kaliteli bir hizmet verebilir ki?”
Nitelikli turiste ulaşmanın yolu, oyunu hedef pazarların kuralına göre oynamaktan, hedeflenen kitlelerin taleplerine cevap vermekten ve onlarla onların seviyelerine göre iletişim kurmaktan geçiyor. Bu yolda emek vermeyen işletmelerin agresif fiyat odaklı kitle turizminin prangalarından kurtulması zor gibi görünüyor.